Ben Şam’ı Bin Yıl Öncesinden Bilirim
Ben Şam’ı bin yıl öncesinden bilirim
Annemin sütü kadar yakın bana
Babamın uğradığı son antik çarşı
Dedemin kılıcını dayadığı surlarına
Ey kalbimin içinde uyuyan şehir
Hiç bir uçak hiç bir tren hiç bir otomobil
Hiç bir muştu hiçbir belge hiçbir kanıt hiçbir
Seni alıp bana getirmemiştir
(Beni alıp sana gelememiştir)
Niçin göçtün benden ve nereye
Yükleyip gittin ağır kervanını
Neden aldatmadın karanlığı bezirganını
Boyanmış olan sarıya kızıla griye
Peygamberlerin türbeleri makamları
Mahallelerinde ağaçlarla çevrili
Altından suların aktığı
Bir sırrı fısıldayan yeşil rüzgar
Tevrat çizgisi Zebur yankısı
İncil sesi Kur’an nefesi
Şam sokaklarının sabah öncesi
Ve güneşi yere indiren öğlesi
Atların aşık kemiğine kadar çıkmıştı
Seni son koruyanların kanı
Taşıdıkları yeşil Peygamber sancağı
Dalgalanmıştı sağnak sağnak tepelerinde
Şehirde adım adım savaş…
Sokak sokak gerileme ve çekiliş
Maveraunnehir’den gelip de durmuş
Huzurunda Peygamberin. Şimdi geri gidiş…
Nereye gidiş? Şehitler ülkesine elbet
Vahyin kanatlarıyla sedefleşen yer
Gecenin günün ortasında cennetler
Sonsuz balkonlardan gül saçılışı sepet sepet
Yeniden doğuş, diriliş suru çalınca
Benim geri döneceğim şehir Şam’dır
Bir Başşehre döner gibi dönecek askerler
Belki yorgun, fakat neşelerin en neşesiyle
Fırat sana geldiği zaman
Nasıl karşılayacaksın onu
Dicle sana geldiği zaman
-Bir diriliş başlangıcı
Bir kıyamet sonu-
Nasıl karşılayacaksın onu
Taşların içindeki cevher
Kederimin madeninden
Toprağın ruhumun yeraltında gezer
Bir gelgit depreminden boğazıma yükselen
Şam Şam Şam
Sana hangi kadırgamı göndersem
Sana hangi çektirimi yollasam
Sana hangi kucağımı uzatsam
Bir nar gibi koparılan Şam
Yabancı ellerce gerçek dalından
Güneşten ayırıp götürülen nereye
Renginden ruhundan anasından soyundan
Atların aşık kemiğine kadar çıkmıştı
Dünya yüzüne Allah adını yazan kan
Bir kan ki, Ilgaz, Erciyes, Ağrı, Süphan
Dağları ırmaklarından akmıştı coşkun coşkun
Ve sonra ne yazık sonbahar büyük bozgun
Çıkageldi Büyük Halk ve Büyük Yurt için
İstanbul’u, Bağdat’ı, Şam’ı kaplayan matem için
Kanatlarıyla siyah siyah bir kuzgun
Ama, umutsuzluk yok, en yakın ve keskin günde
Sonunda dönecek talih, gelecek Büyük Atlı
Çileye batmış İslam halkı için kurtarıcı
Görünecek ilkin Şam’da der gelenek saati
Sezai Karakoç
(Alın yazısı saati, 1979-1988. Gün Doğmadan, Şiirler, Diriliş Yayınları)